10 Ocak 2014 Cuma

BEL FITIĞI TEŞHİSİ İÇİN YAPILMASI GEREKEN TETKİKLER ?

1- Bel tomografisi : Gerek tomografi gerekse de MR tetkiklerinde; omuriliğin ve omurilik kanalının adeta haritası çıkarılır. Omurgalar arasındaki kıkırdağın durumunu ve sinirlere baskı yapıp yapmadığını anlamak mümkündür.
Günümüzde bel fıtığı teşhisinde tomografi yerine MRG tetkiki tercih edilmektedir. Büyük şehirlerde tomografilerin yerini MR cihazları almıştır.Tomografi cihazları artık daha ziyade küçük merkezlerde,kasabalarda bulunmaktadır. Mecbur kalmadıkça bel fıtığı teşhisi için tomografi tetkikini kullanmamak gerekir. Son çıkan 3 boyutlu tomografiler kemik yapısının gösterilmesinde başarılı olmalarına rağmen,bel fıtığı tetkikin de MRG kadar başarılı değildirler. Ayrıca tomografi çekiminde x ışınları kullanıldığı için az da olsa hastanın radyasyon alması söz konusudur. Radyasyon riski olmaması nedeniyle MRG yine tercih nedeni olmaktadır.
Her tomografi filmi de  bel fıtığını net olarak göstermez. Çekilen filmin en az 600 miliamper gücünde olmasına dikkat edin. Hasta şişmansa 1200 miliampere çıkılabilinir. Bu nedenle film çektireceğiniz merkezden önceden bilgi alınız. Aksi taktirde yeterli görüntü alınamaz ve ödediğiniz para boşa gidebilir…..

2-Manyetik resonans filmi (MRG) Bel bölgesinin adeta fotoğraf kalitesinde görüntülenmesini sağlar. Tetkik esnasında  kapalı bir kabin içinde kalmayı gerektirir. Kapalı yerlerde kalma korkusu olanlar zorlanabilirler. Ancak son çıkan MRG cihazlarında çekim süresi oldukça kısaltılmıştır.Eski modellerde 15-20 dakika kapalı yerde kalmak hastaları zorlamaktaydı.
**Burada AÇIK MRG CİHAZI’ndan bahsetmek gerekir.Bu cihazda hasta kapalı kabine koyulmaz.Tamamen açıkta bulunur.Kapalı yerde kalma korkusu olan hastaların açık MR cihazını tercih etmeleri doğru olur.**
MRG’nin tomografiden farkı; omurganın ve omuriliğin hem yan hem de yatay kesitlerini inceleyebilmesidir. tomografi sadece yatay kesitleri alır.

ÖNEMLİ NOTManyetik rezonans cihazının gücü TESLA olarak belirtilir.Piyasada halen çalışan 0,5 Tesla gücünde eski jenerasyon cihazlar mevcuttur. Bel için en kaliteli görüntüyü 1,5 Tesla gücünde veya daha üst model cihazlardan alabilirsiniz. Bu nedenle film çektirdiğiniz cihazın gücünü önceden öğrenin. Böylece hem teşhiste yanılma olmaz, hem de ödediğiniz para boşa gitmez.

EPİLEPSİ SEBEPLERİ YAPILMASI GEREKENLER

Epilepsi (sara hastalığı) beyinde bir grup sinir hücresinin anormal elektriksel deşarjlarına bağlı olarak klinikte gelip geçici motor, duyu, his veya şuur bozukluğu olarak ortaya çıkan bir hastalıktır. Buna bağlı olarak dalma, tüm vücutta veya uzuvlarda kasılma, çırpınma, atma gibi belirtiler ani olarak ortaya çıkabilir ve çoğu kez kısa sürede kendiliğinden geçer. Bazen peş peşe tekrarlayan ve süreklilik kazanan nöbetler hayati tehlikeye neden olur.

Epilepsi nöbetlerinin değerlendirilmesinde 6 ana faktör önemlidir.

1-Bu gerçekten bir epilepsi nöbeti midir? Yoksa onu taklit eden başka bir geçici olay mıdır?
2-Çocuk hangi tip nöbet geçirmektedir?
3-Epilepsi nöbetinin nedeni nedir?
4-Epilepsi nöbetleri nasıl tanınır ve hangi yöntemler kullanılır?
5- Epilepsi nöbetlerinde tedavi ve yaklaşım nasıl olmalıdır?
6- Epilepsinin cerrahi tedavisi nasıl olu


Çocuklarda epilepsilerle karışabilen olaylar ?

Epilepsi büyük oranda çocuklukta başlamakla birlikte, bu yaşlarda ortaya çıkan bir çok farklı olayın da epilepsi nöbetlerini taklit edebileceğini unutmamak gerekir. Epilepsiyi taklit eden ve hiç tedavi gerektirmeyecek kadar masum olanlar yanı sıra bazı ciddi tablolarda da epilepsi tedavisine başlamak son derece yanlış olacaktır. Bu nedenle epilepsi tanısı koyarken bu olasılıklara dikkat etmek gerekir. Hekim, nöbeti gözlemleyen anne baba veya yakınlardan dikkatli öykü almalıdır. Epilepsi nöbetlerini taklit eden bazı tablolar şunlardır :
Senkop nöbetleri: Beyin kan akımında azalmaya bağlı şuur kaybı ve vücutta gevşeme tablosudur. Bayılma öncesi ayakta durma, stres, açlık, kan görme, yüksek ateş gibi etkenler tetikleyici olabilecekleri için sorgulanmalıdırlar.
Kalp sorunlarına bağlı nöbetler: Ani ölüme neden olabileceklerinden önemlidirler. Ailede senkop öyküsü araştırılması ve kalp muayenesi gereklidir.
Süt çocuğunda iyi huylu baş dönmesi atakları: Süreleri birkaç dakikayı geçmeyen ani, seyrek baş dönmesi ataklarıdır. Çocukta korku ifadesi, renkte beyazlaşma, bulunduğu yere oturma, anneye tutunma veya düşme olabilir.
Soluk tutma nöbetleri: 5 yaşın altındaki çocuklarda % 4 sıklıkta görülür. İki tipi vardır; morarma ile şekillenen tipinde bebek öfke, korkuya yanıt olarak şiddetle ağlamaya başlarken soluğu durur ve vücudu gevşer. Görünüşü ürkütücüdür fakat genellikle zararsızdır ve solunum kendiliğinden geri gelir. Soluk tipinde ise genelde hafif kafa darbesine yol açan düşmelerin ardından çocuk ağlamadan bayılır, rengi soluktur ve vücudu katılaşır. Bu daha ciddi bir durumdur.
Aşırı irkilme hastalıkları: İşitsel, görsel veya dokunsal uyaranlara karşı normalde görülmesi olağandışı aşırı bir sıçrama yanıtıdır.
Migren ile ilişkili durumlarMigren hastalarının yaklaşık %20 kadarı ilk krizlerini 5 yaşın altında geçirmektedir. Klasik tip migrende başlangıçta baş dönmesi, bulanık görme, ağız etrafı ve/veya ellerde uyuşma, farklı ses ve kokular algılama olabilir. Sonrasında baş ağrısı başlar. Bazı yineleyen olaylar migren ile ilişkilendirilebilmektedir. Siklik kusma dediğimiz çocuklarda gözlenen bir migren alt tipi, karın ağrısının eşlik edebildiği saatler sürebilen kusma ataklarıdır. Yine tek başına karın ağrısı psikolojik olabileceği gibi migrenin bir alt tipi de olabilir.
Uyku ile ilişkili durumlar: Gece korkusu çocuğun ani bir korku ve bazen çığlıkla uykudan kalkarak şaşkın, korkulu bir tablo halinde olmasıdır. Bu sırada sayıklayabilir, anlamsız ve eksik cevaplar verebilir. Ertesi gün çocuk olanları hatırlamaz. Bir başka sık görülen tablo uykuda gezinmedir. Çocuk uykudan kalkar, şaşkın haldedir, evin içinde anlamsız dolaşmalar, dışarı çıkma davranışları sergiler. Bu tablo da ertesi gün hatırlanmaz. Özellikle uykuya dalarken gözlenen uyku sıçramaları sık ve anormal olmayan davranışlardır.
Psikojen nöbetler: En sık ergenlerde görülen bu nöbetlerin epilepsi nöbetlerinden ayrılması güç olabilmektedir. Her türlü epilepsi nöbetine benzeyen psikojen nöbetleri ayırt etmede hastalık öyküsü yanı sıra ailenin dikkatli gözlemine dayanan doğru bilgi, nöbetlerin kameraya kaydedilmesi önemlidir.


2-Çocuk hangi tipte bir nöbet geçirmektedir? Bu nöbete tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Temel olarak iki nöbet tipi sayılabilir. Yaygın (jeneralize) nöbetlerde anormal deşarjlar beynin her iki bölgesinden aynı anda ortaya çıkarlar. Kısmi (parsiyel) nöbetlerde ise deşarjlar belirli bir beyin bölgesinden kaynaklanır. Epilepsi (sara) hastalığı, epilepsi nöbetlerinin tekrarlama eğiliminin bulunduğu durumdur. Eğer epilepsi nöbeti, tanısı konmuş bir hastalığa bağlı ortaya çıkıyorsa buna sebebi belli (semptomatik) epilepsi denir. Bir çok araştırma yöntemlerine rağmen sebebi hala bulunamayan epilepsilere sebebi bulunamayan (kriptojen) epilepsiler denir. Yine araştırma yöntemlerine rağmen bir sebebin bulunamadığı ancak klinik verilerin bir genetik epilepsiyi düşündürdüğü epilepsilere iyi huylu sebebi belli olmayan (idiyopatik) epilepsi denir. Araştırmalar genişledikçe genetik geçiş özelliği gösteren epilepsilerin sayısı artmaktadır.
Kısmi (parsiyel) nöbetlerde şuur açıktır, fakat değişik his ve duyular algılarlar. Vücudun bir tarafında kol ve bacakta veya sadece ağız kenarında atmalar, titremeler, gözde kırpıştırmalarla şekillenir. Eğer nöbet kısmi başlar fakat bir süre sonra şuurda etkilenme gözlenirse,              bu durumda karmaşık kısmi (kompleks parsiyel) nöbetten söz edilir. Beynin her iki bölgesinden kaynaklanan yaygın (jeneralize) nöbetlerde ise öncelikle şuur kaybı, dalmalar ve  buna eşlik edebilen kaslarda kasılma ve titreme nöbetleri veya düşmeler gözlenir.
Epilepsi hastalarının çoğu normal veya yüksek zekaya sahiptirler. Epilepsi hastalığına sahip bir çok ünlü vardır; Rus yazar Dostoyevski, filozof Sokrat, Napolyon, dinamiti bulan ve Nobel ödülü alan Alfred Nobel. Epilepsi hastalığına sahip yine bir çok sporcu ve olimpiyat yarışçısı vardır. Seyrek olarak nöbetler eğer şiddetli ise beyin hasarına yol açabilirler. Beyin hasarına nöbetlerin kendisinin mi yoksa nöbete neden olan sebebin mi yol açtığı halen net değildir.
Epilepsi tanısı alan hastaların %80 kadarında nöbetler epilepsi ilaçları ile kontrol altına alınabilmektedir. Bununla birlikte %20 hastada en uygun tedaviye rağmen çocuklar nöbet geçirmeye devam etmektedirler. Her ne kadar epilepsi tam olarak tedavi edilemezse de bazı nöbetler kendiliğinden kaybolabilmektedir. İdiyopatik veya kriptojenik olarak sınıflandırdığımız nöbetlerin % 68 ile 92 kadarı, tanı konulduktan sonraki 20 yıl içinde kaybolabilmektedirler. Şiddetli epilepsisi olan çocuklarda ise, oran bu kadar yüksek olmasa da zamanla nöbetler azalabilmekte hatta kaybolabilmektedir.












İlk nöbetin ardından hemen bir ilaç tedavisine başlanması yanlış bir yaklaşımdır. Tedavi yaklaşımı epilepsi nöbetinin tipine ve özelliklerine bağlıdır. Etkili bir epilepsi tedavisi için epilepsinin tipi iyi bilinmelidir. Oldukça seyrek görülen ve kısmi seyreden iyi huylu epilepsi nöbetlerinde ilaç başlamak yerine çocuğun yakın takipte tutulması, bununla birlikte dirençli seyreden nöbetlerde gerektiğinde birden fazla ilaç tedavisi uygulanması yerinde olacaktır.
Nöbetlerin tekrarlaması ve status epileptikus (nöbet aralarında şuurda düzelme olmaksızın birbiri ardına nöbet geçirme) hali, beyinde oksijensiz kalmaya bağlı bazı etkilere yol açabilir ve her nöbet bir sonrakinin ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Tedavisiz kalan kısmi nöbet türlerinin bir süre sonra yaygın nöbetlere dönüşmesi olasıdır ve nöbet geçirme anında hastanın maruz kalabileceği tehlikeler vardır. Bunlar, merdivenden düşme, kişi sokakta ise trafik kazası, suda boğulma, vb. durumlardır. Yukarıda sayılan tüm bu nedenlerle epilepsi mutlaka müdahale edilmesi gereken bir durumdur.
Epilepsinin en önemli tedavi şekli ilaç tedavisidir. Epilepside kullanılan ilaçlar beyin hücrelerinin aşırı uyarılma durumunu baskılayarak nöbetlerin oluşunu engeller. Epilepsi ilaçları her gün, önerilen dozda ve saatlerde çok düzgün bir şekilde kullanılmalıdır. Anne-babaların sık yaptıkları yanlışlıklar, örneğin sabah dozu unutulduğunda akşam her iki dozun birlikte verilmesi veya dozların çok dakik verilebilmesi amacıyla çocuğun uyku düzeninin bozulması gibidir. Bu uygulamalar hastaya yarar sağlamaz. İlacın veriliş saatlerinde yapılacak 30-60 dakikalık oynamaların zararı yoktur.
Tedavi sırasında kullanılan ilaçların yan etkilerini göz önünde bulundurulmalı ve gerektiğinde kan tetkikleri yapılmalıdır. Bazı epilepsi ilaçları tedavinin başlangıcında uyku hali, sersemlik, dengesizlik, ciltte döküntüler gibi yan etkilere neden olabilir. Bu tür yan etkilerin görülmemesi için ilaçları küçük dozlarda kullanmaya başlayarak zaman içinde doz artırma tercih edilir. Bazen de tedavinin ilerleyen yıllarında iştah artışı, şişmanlama, saç dökülmesi, diş etlerinde kabarma, aşırı hareketlilik, kıllanma vb. gibi yan etkiler görülebilir. Uygun aralıklarla muayene ve gerekli laboratuar tetkikleri ile çocuğunuzu koruyacak önlemleri almak gereklidir.



3-Mümkünse epilepsi nöbetinin sebebinin tanınabilmesi önemlidir

Doğaldır ki erişkinde olduğu gibi çocukta da beyni etkileyen her türlü hastalık epilepsi nöbetlerine yol açabilir. Doğum öncesi annenin enfeksiyonu, zayıf beslenme, oksijen yetersizliği beynin gelişmesini etkiler. Sistemik bir hastalıktan, beyin hasarına ve anormal beyin gelişimine kadar normal beyin etkinliğini bozan herhangi bir neden nöbete yol açabilir. Gelişmekte olan bir beyin çeşitli hasarlara karşı son derece hassastır. Epilepsiye neden olan tabloların başında menenjit gibi enfeksiyonlar, kalıtsal hastalıklar, beyinde yapısal anormallikler, kafa travması, uzun süren ateşli havaleler ve metabolik hastalıklar sayılabilir. Bu tür durumlarda tanıya gidişte zorluk çekilmez. Fakat çocukların yaklaşık yarısında bir neden bulunamayabilir. Genetik anormallikler de epilepside önemli rol oynar. Bazı epilepsi tiplerinde aileler arasında genetik geçiş gösterilebilir. Genetik alanda  devam edegelen çalışmaların ilaç araştırmalarına yeni bir ışık tutacağı düşünülmektedir.


4-Epilepsi nöbetlerini tanımada hangi yöntemler kullanılır?

Epilepsi nöbetini teşhis etmek için en ideali hekimin nöbeti görmesidir. Ancak çoğunlukla bu mümkün olmaz. Bu nedenle hekim, nöbeti gören kişilerden veya anne babadan nöbetin başlangıcı, sıklık ve özellikleri hakkında ayrıntılı bilgiler almalıdır. Ayrıca gebelik, doğum çocuğun gelişimi ve diğer aile bireylerinde nöbet olup olmadığı konusunda bilgi alınmalıdır. Epilepsi nöbetleri ve çeşitli özellikleri konusunda karar verildikten sonra epilepsi sendromları tanısı konabilir. Bu tanı ile çocuğun hastalığının nasıl seyredeceği konusunda fikir edinmek olanaklıdır.
Ayrıntılı bir nörolojik muayeneden sonra bazı laboratuar incelemelerine gerek duyulur. Bunların başında elektroensefalografi (EEG) gelir. Bu tetkikin video EEG olarak, yeterli süre ve hem uyku hem uyanıklıkta çekilmesi çok daha etkili ve kesin bir sonuç elde edilmesine neden olur. Video EEG tetkiki mümkünse bu konuda özelleşmiş hekimlerin olduğu ve bu alanda uzmanlaşmış merkezlerde yapılmalıdır. Bunun yanı sıra beyin tomografisi (BT),manyetik rezonans (MR), uzun süreli (tüm gece) video EEG monitorizasyonu, çeşitli biyokimyasal ve metabolik tetkikler (kanda, idrarda ve beyin-omurilik sıvısında) gerekli olabilir. Bu tetkiklerin hiçbirisinin hasta açısından önemli bir tehlikesi yoktur. Aksine nöbetlerin nedenini bulmak, epileptik olmayan diğer bazı nöbetlerden ayırt edebilmek için gereklidir.


5-Epilepsi nöbeti geçiren bir çocuk ne zaman cerrahi adayıdır? Başka tedavi seçenekleri var mıdır?

Epileptik nöbetler bir çok ilaç tedavisi denemesine rağmen yeterince kontrol altına alınamadığında cerrahi tedavi akla gelebilir. Buna nöroloji uzmanı ile birlikte çalışan uzmanlar ekibi ve beyin cerrahı birlikte karar verir. Cerrahi girişimin risklerine oranla faydasının daha fazla olacağı konusunda uzun süren inceleme, toplantı ve görüşmeler yapılır. Birçok etken göz önünde tutulur. Çocuğun cerrahiden fayda görüp görmeyeceği epilepsi nöbetinin tipine ve beyinde epilepsi nöbetine neden olan bir kaynağın varlığına bağlıdır.
Cerrahi tedavi dışında tamamlayıcı nitelikte bazen fayda görülen başka tedavi yaklaşımları da vardır. Bunlar içinde ketojenik diyet denilen yağlardan zengin, karbonhidratlardan fakir diyetin bazı durumlarda nöbetleri azaltabildiği dikkati çekmiştir. Ancak ketojenik diyet çocuklar için uygulanması zor bir diyettir. Ayrıca olası bazı yan etkileri, beslenme yetersizliğine bağlı büyüme geriliği, böbrek taşlarına neden olan kanda ürik asit yükselmesi olabilir.

6-Epilepsi nöbeti sırasında ne yapmalıyım?

Çocuğu yan döndürüp tükürüğünün dışarı akması ve daha rahat nefes alıp vermesi için başını hafif yana arkaya eğin. Başının altına yumuşak bir yastık koyun. Elbiselerini gevşetin, şayet takıyorsa gözlüklerini çıkartın, hastanın dilini ısırmasını engellemek amacıyla elle veya bir cisimle çeneyi açmaya çalışmayın, ağzına hiçbir şey koymayın. Ancak ağızdaki yiyecek maddelerinin çıkartılması yararlı olur. Üzerine su dökmeyin, zorla nefes aldırmaya çalışmayın, çocuğu sallayarak ya da yüzüne vurarak, bazı maddeler koklatarak uyandırmaya çalışmayın. Havayolunu açık tutun. Çocuğun hareketlerini durdurmaya çalışmayın. Etrafındaki zarar verecek keskin objeleri uzaklaştırın. Nöbetin ne kadar sürdüğünü ve özelliklerini not edin. Nöbet bitene kadar çocuğun yanında kalın.

KONTRASTLI TOMOGRAFİ

Kontrastlı (ilaçlı) BT incelemesi nedir?

Kontrast maddenin (ilacın) damar yoluyla uygulandığı BT incelemesidir. Kontrast maddenin kullanılıp kullanılmayacağı kararı çoğu kez inceleme sırasında radyolog doktorlar tarafından verilir. Bazen klinisyen doktorlar direk kontrastlı BT incelemesi isteyebilirler. Bazı BT incelemelerinde kontrast madde uygulanması zorunludur.

Kontraslıt BT incelemesi neden yapılır?

Kontrastsız incelemede görüntülenemeyen birtakım lezyonları görünür hale getirmek ayrıca yine kontrastsız incelemede görülen lezyonların ayırıcı tanısını yapabilmek için kontrast maddeler BT incelemesinde kullanılır.

Enjekte edilen kontrast maddenin yan etkileri:

Anaflaktoid reaksiyonlar: Mide bulantısı, kusma, ağrı ve genel ısınma hissi en sık kaydedilen reaksiyonlardandır. Öksürme, kaşıntı, hapşırma ve ürtiker de görülen reaksiyonlar arasındadır.
Tüm Vücut: Üşüme veya terleme, fenalık hissi reaksiyonlarının görülme ihtimali vardır ancak sık olarak rastlanmaz.
Solunum: Solunum hızında geçiçi düzensizlik, dipne, solunum güçlüğü ve öksürük sıktır. Solum arressti ve pulmoner ödem seyrek karşılaşılan reaksiyonlardandır.
Kardivasküler: Kalp hızı ve kan basıncı değişimleri, kardiak ritim ve fonksiyon bozuklukları ve kardiak arrest reaksiyonları seyrek olarak görülür.
Deri: Nadir olarak ürtiker ve kaşıntı gözlemlenmiştir.
Radyolojik görüntülüme yöntemlerinde prensip üç boyutlu cismin iki boyutlu görüntüsünün elde edilmesi temeline dayanır. BT görüntüleme yönteminde yoğunluğu yüksek lezyonlar veya dokular, yoğunluğu düşük olanları gözlemektedir. Tomografi istenilen derinlikteki anatomik yapıların veya lezyonların selektif olara
k görülmesini sağlayan tekniktir. Görüntülüme tekniğinin esası tüp ve film tutucusunun çekim esnasında zıt yönlere hareket etmesiyle kesit radyografisi elde edilmesidir.
Konvansiyonel radyolojik yöntemler lezyonların gerçek sınırlarının, yumuşak doku ilişkilerini göstermede yanılgılara sebep olabilmektedir.
Özellikle baş-boyun bölgesindeki lezyonların komşu anatomik yapılarla olan ilişkileri ve sınırları çeşitli superpozisyonlar nedeniyle doğru olarak belirlenemeyebilir.













1972 yılında İngiliz fizikçi Dr. G. N. Hounsfield tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu teknikle dar kolimasyonlu, hareketli x-ışını demeti kullanarak başın çeşitli düzlemlerde görüntüleri elde edilmiştir (sagital, koronal ve aksiyal düzlem görüntüleri). Bunamultiplanar görüntüleme denir. Multiplanar bilgisayarlı tomografiler teşhis için çok önemli bilgi verseler de iki boyutlu olmaları nedeniyle bazen klinisyenin değerlendirmekte güçlük çekmesine neden olabilir. Bu nedenle üç boyutlu görüntü oluşturmaya yönelik bir ihtiyaç doğmuş ve bilgisayar programları geliştirilmiştir (Bone beam CT). Üç boyutlu görüntüler kendi eksenleri etrafında döndürülebilirler. Bunun yanında görüntüdeki eksternal yüzeyleri kaldırarak daha derin anatomik oluşumların gözlenmesine de olanak verirler.

BT’ nin diş hekimliğinde kullanım bulduğu alanlar:

  • TME anatomi ve patolojilerinin saptanması,
  • Maksillofasiyal travmaların, konjenital ve travmatik deformitelerin değerlendirilmesi,
  • Çenelerde yayılma ve infiltre olma özelliği gösteren kist ve tümörlerin tanısı,
  • Preoperatif olarak lezyonların sınırlarının belirlenmesi,
  • kemik içi implant uygulamaları öncesinde mevcut kemiğe ait ölçümlerdir.
İki boyutlu görüntü veren bilgisayarlı tomografi ile üç boyutlu görüntü veren bilgisayarlı tomografi mandibuler kondil kırıkları ile ilgili hemen hemen aynı bilgileri sağlamasına rağmen üç boyutlu bilgisayarlı tomografi ayrılmış kemik fraktürlerini daha iyi görüntüleyebilmektedir. Bu görüntüler cerrahi planlama ve tedavinin değerlendirilmesi açısından çok önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca dental programlı BT’ de aksiyal, paraaksiyal ve cross-sectional görüntülerde elde edilebilmektedir.
BT’ nin en önemli avantajlarından biri de lezyonların yoğunluk -1000 ile +1000 arasında değerlendirilmektedir. Sıfıra yakın eksiler (-10, -20) yağ dokuları, sıfıra yakın artılar (+10, +30) sıvı yapıları, +300, +350 kalsifiye yapıları göstermektedir. +1000 ile en yoğun yapı olan kemik yapısı belirlenmektedir.

En önemli dezavantajları ise;

  • Pahalı oluşu,
  • Metalik yabancı cisimlerin artefakt oluşturması (KBCT’ de söz konusu değil)
  • Doku spesifitesini tayin etmedeki yetersizliği
  • Solid bir kitlenin benin veya malin olup olmadığının ayırımının yapılamaması.
Farklı patolojideki benign lezyonları BT ile ayırt etmek imkansızdır. Bu nedenle bir abse, malgin tümör veya hematomla aynı görünümde izlenebilir.

TOMOGRAFİ ÇEKTİRİRKEN DİKKATE ALINMASI GEREKEN HUSUSLAR NELERDİR ?

İlaçlı tomografi çektirirken öncelikle size verilen ilaci akşamdan içmeniz söylenir.
Bu ilaçin şeker hastalarına göre olani ve olmayani vardir şeker hastalıgınız varsa bildiriniz.
İlaç size akşam içmeniz söylenir akşam 18:00 19:00 gibi içmeniz söylenir bu ilaçin ilk başta yarisini 1 saat sonra diger yarisini içmeniz söylenir bu ilaç sizi ishal yapar.Ve bagirsaklarınızdaki dişkiyi atmanizi saglar çünkü filim çekilirken dişkılarınız filme çıkıp artefak yapmasin diyedir.ve sabaha kadar bir şey yemeden size denilen saatte gelinmenizi söylerler.Size 1.5  litre suya karişik ilac verirler bunun tadi ayni su gibidir suda koku ve tat degişimi olmaz bunu içtikten sonra kolunuzdan damar yoluyla ilaç verilir bunun yan etkileri vardir mide bulantısı baş dönmesi kusma göz kararmasi bogazdan yanma hisseleri gibi vardir.
Eger kontrast maddeye karşi alerjiniz varsa biliyorsaniz mutlak söyleyiniz yoksa aksi tadirde ölümle sonuçlana bilir size müdale edilir ama yani alerjiniz var bilmiyorsaniz bile alerjiniz cıkarsa bile size müdale edilir ve düzelirsiniz .
Bundaki ölüm oranları çok düşükdür milyonda bir rastlanan bir vakadir ama söylenmesi gerekir  ilaç verildikten sonra filminiz çekilir.İlaç  1-2 gün içinde idrar yoluyla tamamen vucuttan atılır.
Başka bir şekilde vucudunuza zararı yoktur.Tomografi çektirirken kesinlikle bilgi alınız teknisyenlerden  

Tomografinin zararları

Tomografinin zararları vücuda halsizlik baş agrisi mide bulantısı verebilir. Devamlı çektirmediğiniz için tomografinin zararlarını çok görmezsiniz.

Tomografinin zararlarından korunmak için yapmanız gerekenler şunlardır

TOmografi çektirdikten sonra banyo yapın bu şart vücuttaki radyasyonu su ile atarsınız.
Süt ve süt ürünlerinden için kalsiyum vücuttan radyasyonu atmanıza yardımcı olacaktır.
Tomografin zararları bu kadar değil tomografide çalışan teknisyenlere zararları çoktur.
Ayak ağrıları kol ağrıları yorgunluk halsizlik gibi belirtiler gösterir.
Tomografinin zararları röntgene kıyaslarsak daha fazladır.
Tomografideki radyasyondan korunmak için devaml sık banyo yapın

                                                                     

9 Ocak 2014 Perşembe

BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ

Doktorunuz sizden Bilgisayarlı Tomografi incelemesi yaptırmanızı mı istedi?  Nedir, ne değildir bu yazıda okuyun. Hem pratik, hem öğretici bilgileri American Cancer Society internet sıtesinden sizler için soru cevap şeklinde derledim.  Amacım tomografi nasıl yapılır, işlem öncesinde sırasında ve sonrasında nelerle karşılaşabilirsiniz anlaşılır bir dille aktarmak, sizleri doktorunuza doğru soruları sormaya teşvik etmek.

Bilgisayarlı tomografinin başka isimleri var mı?

Evet . CAT taraması, spiral ya da helikal BT isimlerini de duyabilirsiniz.
 
Kısaca...

Miktarı kontrollü RADYASYON (röntgen ışını) verilerek vücudun incelenen bölgesinin kesitsel görüntülenmesidir. Teşhis amaçlı kullanılır.

1970’lı yıllarda keşfedilmiş bu teknoloji, mucidi iki bilim adamı Dr. Cormack ve Horsfelt’e Nobel Tıp ödülünü kazandırmıştır.

Aşağıdaki resme bakarak kesitsel görüntülenmenin ne olduğunu sanırım net bir şekilde anlayacaksınız.



Bilgisayarlı tomografinin kanser teşhis ve takibinde kullanımı

Özellikle organların, yumuşak doku ve kemiklerin şekil ve yerleşimini oldukça net gösterir.
  
Karaciğer, pankreas, adrenal bezler, akciğerler ve kemiklerdeki kanserlerin saptanması ve bunlar hakkında bilgi edinilmesinde oldukça yararlıdır.

Ayrıca kalın ve ince bağırsak, yemek borusu, mide, beyin, prostat ve diğer organlardaki kanserler hakkında bilgi edinmek için de kullanılır.

Zaman içinde yapılmış olan tomografiler karşılaştırılarak bir tümörün tedaviye nasıl yanıt verdiği ya da tedaviden sonra kanserin tekrar ortaya çıkıp çıkmadığı görülebilir.
 
Yeni gelişmeler

İlk zamanlarda, bilgisayarlı tomografi daha çok beyin ve beyin hastalıklarına yönelik kullanılırken yeni teknolojiler sanal endoskopi ve sanal kolonoskopi yapma imkanı sağlıyor. Bu şekilde soluk borusunun, yemek borusunun, midenin, ince ve kalın barsakların, damarların ve idrar yollarının içeriden görüntülerini elde etmek mümkün olmaktadır.

Son yıllarda spiral BT denilen daha az radyasyon kullanan ve daha hızlı makineler  yaygın olarak kullanılmaktadır  

Rahatsızlık verir mi?

İncelemenin kendisi tamamen ağrısızdır. İnceleme sırasında hastadan cihazının masasında hiç hareket etmeksizin yatması istenir. Yapılacak incelemenin türüne bağlı olarak hastaya kol damarlarından kontrast madde enjekte edilebileceği gibi kontrast madde içmesi de istenebilir. Kontrast maddeler iyot içerdiği için bazı kişilerde allerjik reaksiyonlara neden olabilir. Hastanın inceleme öncesinde teknisyen ya da radyoloğa bu tür maddelere karşı daha önce allerjik bir reaksiyon gösterip göstermediğini ve eğer varsa başka maddelere karşı allerjisini bildirmesi gerekir.

Test nasıl yapılır?

Resimde gördüğünüz gibi büyük simit biçiminde bir makinedir ve ortasındaki deliğin içinde ileri geri kayan düz bir masanın bulunur.  İnceleme sırasında kişi bilgisayarlı tomografi cihazının masasında hareket etmeksizin yatar.  


Soyunmanız, bir elbise giymeniz ve mücevher ya da görüntüyü engelleyebilecek diğer metal eşyalarınızı çıkarmanız istenecektir.

Resimleri etkileyebileceğinden takma diş, işitme aleti, saç tokası vb. çıkarmanız istenebilir.

Hastalığın teşhisi için incelemenin nasıl yapılması gerektiğine radyolog karar verir.Örneğin eğer batın bölgesi incelenecekse göğüs alt kısmından pelvis üst kısmına kadar kadar olan kesim taranacaktır. Böyle bir inceleme süresince sizden görüntülerin bulanık çıkmaması için belli aralıklarla nefesinizi tutmanız istenecektir . Makina işlem süresince bazı sesler çıkarır. Hastanın üstünde yattığı masa her bir görüntü oluştuktan sonra bir miktar hareket edecektir. Ayrıca teknisyen ya da makina tarafından nefes tutup vermeyle ilgili hastaya sinyal verilir.

Test için nasıl hazırlanırım?

Bu test için hastaneye yatmanız gerekmez.  Bazı durumlarda, doktorunuz test öncesinde birkaç saat bir şey yiyip içmemenizi söyleyebilir.  Karnınızın ve bağırsaklarınızın içinin görülmesine engel olabilecek maddelerin çıkarılması için bir laksatif (müshil) ya da lavman kullanmanız gerekebilir. Çalışılacak vücut bölümüne bağlı olarak, testten önce kontrast sıvı içmeniz ya da kontrast lavman kullanmanız da gerekebilir.

Ne kadar sürer?

Doktorun nereye bakmak isteyeceğine ve kontrast boya maddesi kullanılıp kullanılmayacağına bağlı olarak değişir, süresi 10-30 dakika arasında değişir.  Bu süreye hazırlık aşaması dahil değildir. Testten sonra daha fazla resim gerekip gerekmediğinin görülmesi için sonuçlara bakılması sırasında beklemeniz istenebilir.
 
Olası komplikasyonlar ve yan etkiler nelerdir?

Test uygulanan kişilerin yaklaşık %5’inde kontrast maddeye karşı reaksiyon gelişir.

Olası semptomlar:

Bulantı
Hırıltılı solunum
Nefes darlığı
Ağızda metalik ya da acı bir tat
Vücuda yayılan kızarma ya da sıcaklı hissi -- bu birkaç dakika sürebilir. Hatta altınızı ıslatmış gibi hissedebilirsiniz.
Bir saate kadar süren kaşıntı ya da yüzde şişme
 
Bu semptomlar genellikle ciddi değildir ve çoğunlukla kendiliğinden düzelir ancak semptomlarınızı mutlaka  sağlık ekibinize bildirin.
  

Ayrıca sağlık ekibinize geçmişte kontrast boya, deniz ürünleri ya da iyoda karşı reaksiyonunuz olup olmadığını söylemeniz önemlidir. Seyrek olarak bazı insanlarda solunum sorununa yol açan ve hemen tedavi gerektiren şiddetli alerjik reaksiyon ortaya çıkabilir. Alerjik bir reaksiyon geliştirme riski olduğunda, size öncelikle kontrast maddenin test dozu verilebilir.

İnceleme bitiminde ne yapılır?

İncelemeden sonra herhangi bir kısıtlama olmaksızın normal günlük aktivitelerinize devam edebilirsiniz.   İncelemeler vücudun hangi kısmıyla ilgiliyse o konuda uzmanlaşmış radyolog doktorlar tarafından değerlendirilir ve daha sonra yazılı bir rapora dönüştürülerek hastaya teslim edilir. 

Bu test hakkında başka neler bilmeliyim?

Bu taramada ile aldığınız radyasyon miktarı standart bir radyogram (x ışını) ile alınandan oldukça fazladır.

Aşırı kilolu insanlar BT tarayıcısına yerleşmekte güçlük çekebilir.

Herhangi bir alerjiniz varsa veya iyot, deniz ürünleri ya da kontrast boyalara karşı duyarlıysanız doktorunuza söyleyiniz.

Gebelik olasılığınız varsa ya da emziriyorsanız doktorunuza söyleyiniz.

BT taraması maliyeti standart bir radyogram maliyetinin 10 katına kadar çıkabilir.
Önemli!
İngiltere Sağlık Bakanlığı herhangi bir hastalığı olmayan sağlıklı bireylerde tarama amacıyla tüm vücut Bilgisayarlı Tomografi tetkiki yapılması, yüksek radyasyon dozu alınması nedeniyle yasakladı.  Bu yasak sağlıklı bireylerde yıllık araç muayenesi yapar gibi tüm vücudun “herhangi bir hastalık var mı?” diye taranmasına yönelik.
Uzmanların ortak görüşleri şöyle: Bilgisayarlı Tomografi'nin sağlıklı bireylerde tarama amaçlı kullanımı uygun değildir; gerekli olduğu hallerde dozu, hastanın yaşı ve cinsiyetine uygun olarak kullanılmalı ve doktorlar tarafından yarar-zarar ilişkisi dikkate alınmalı.
Türk Radyoloji Derneği'nin konuyla ilgili kamuoyu açıklaması:

Radyasyon kaynaklı tüm görüntüleme yöntemleri gibi Bilgisayarlı Tomografi de uygun endikasyonlarla ve uygun protokollerle kullanılması gereken bir görüntüleme yöntemidir. Doğru ve gerekli kullanım şartlarında, birçok hastalığın tanı ve tedavi izleminde etkin ve yararlı (bazen de tek seçenek olabilen) bir görüntüleme yöntemi olan Bilgisayarlı Tomografi, kolay erişilebilir, göreceli olarak ucuz, hızlı ve etkin bir yöntem olması nedeniyle tüm dünyada çok sıklıkla kullanılmaktadır. Yurdumuzda da Bilgisayarlı Tomografi gerekli ve uygun kullanım şartlarında, özellikle kanser tanı ve tedavisi başta olmak üzere, solunum, sindirim, boşaltım, beyin, sinir, kas-iskelet, kalp ve damar hastalıkları gibi birçok sisteme ait hastalıkların erken tanı ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde etkin şekilde kullanılmaktadır.
Prof. Dr. Okan Akhan, Türk Radyoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı

RADYASYON NEDİR ?

Radyasyon, radyoaktif element ismi verilen birtakım elementlerin, atom çekirdeğinin belli bir sebeple parçalanması ile çevreye yaydığı alfa, beta ve gama gibi ışınlara genel olarak radyasyon ismi verilmektedir. Etrafa saçılan bu ışınlar, canlı hücreleri ciddi anlamda etkileyerek mutasyon ismi verilen genlerdeki bozukluklara sebep olur.
Radyasyonun Zararları Nelerdir?
Radyasyona maruz kalan insanlar ciddi sağlık sorunları yaşarlar. Hatta maruz kalınan radyasyon belli seviye üzerine çıkmış ise ölümle bile sonuçlanabilir.
Radyasyona maruz kalındıktan 10 dakika sonra mide bulantısı ve akabinde gelişen kusmalar bir süre sonra kanlı kusmalar olarak görülür.
Radyasyona maruz kalan kıl kökleri zamanla deri kanserine sebep olur.
Radyasyonun gözleri etkilemesi ile katarakt hastalığı başlar.
Radyasyonun solunması ile gırtlakta tirioid kanseri başlar.
Yüksek oranda radyasyon solunması ile karaciğer kanseri ve göğüs kanseri görülür.
Radyasyona maruz kalan kadınlarda yumurtalıkların zarar görmesi ile yumurtalık kanseri, erkeklerde prostat kanser ve testis kanseri görülerek kısırlık sorunları baş gösterir.
Kemik ilinin radyasyona maruz kalmasıyla lösemi görülür.
Saç kayıpları, yüksek ateş, sakat veya ölü doğan bebekler radyasyonun diğer zararlarındandır.
Radyasyon Nedir?
Radyasyondan Korunmak İçin Neler Yapılabilir?
Radyasyona maruz kalmamak için, radyasyon yayan televizyonlar, cep telefonları, mikro dalga fırınlar, fön makineleri, bilgisayarlar gibi cihazları mümkün olduğunca az kullanmak ve gece uyurken odada bilgisayar, televizyon, cep telefonu gibi cihazları açık bulundurmamak gerekir.
Gün içinde iki su bardağı yoğurt tüketmek, vücutta biriken zararlı maddeleri yok ettiği için, olası radyasyon birikintilerini yok etmek adına doğru bir adım olacaktır.
Bunun yanında şayet yüksek oranda, insan hayatını tehdit eden radyasyon olan ortamdan hızla uzaklaşılmalıdır.
Radyasyondan korunmak için özel olarak üretilmiş olan giysiler ve maskeler kullanılmalıdır.

MEME KANSERİ NEDİR? TANISI VE TEDAVİSİ?

MEME KANSERİ NEDİR ?

Memede bulunan süt bezi ve kanallarının hücreleri, kontrol dışı çoğalmaya başlar. Bu hücreler başka dokulara yayılarak da kontrol dışı çoğalmaya devam eder. Bu duruma meme kanseri denir.
Kadınlarda, erkeklere oranla çok daha fazla görülür ve hiçbir kanser kadınları bu kadar korkutmamaktadır. A.B.D’de Amerikan Kanser Derneği’nin saptamalarına göre 2001 yılında 192 bin yeni kanser olgusu ve bu kanserlere bağlı olarak 40.860 ölüm bildirilmiştir. Akciğer kanserinden sonra kansere bağlı ölümler arasında 2. sırada yer almaktadır. Tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesine rağmen, her dört meme kanserli kadından biri ölmektedir. Ayrıca A.B.D’de her sekiz kadından biri hayatı boyunca risk altındadır. Meme kanserli kadınların %75′i, 50 yaşın üzerindedir. Kırk yaşından küçüklerde meme kanseri görülme oranı %5′tir. Dünyada bu kanserin görülme sıklığı artmıştır ve henüz sebebi bilinmemektedir. Günümüzde her 100 bin kadının 111′inde meme kanseri izlenmektedir ve bu miktar gittikçe artış göstermektedir. Ülkemizde ise henüz sağlıklı bir veri bulunmamaktadır.
Meme kanseri günümüzde önemli bir sorundur. Geçmişe dönüp bakıldığında kanser olgularında artış dikkat çekmektedir. Fakat ölüm oranı, gelişen tıp ile birlikte artmamıştır. Meme kanserinden sorumlu muhtemel etkenlerin saptanması ve tedaviyi mümkün kılacak erken tanıya ulaşılması için çok sayıda çalışma yapılmaktadır.

MEME KANSERİNDE MEMEDE GÖRÜLEN DEĞİŞİKLİKLER

Memeye elle dokunulduğunda hissedilen sertlik veya kitle (en az 15 gün sürer, tek, ağrısız ve oynatılabilir bir kitle)
Memenin şeklinde ve meme başının duruşunda meydana gelen değişiklikler
Meme başının ve derisinin kalınlaşması,
Meme derisinde renk değişikliği gözlenmesi, derinin şişmesi,
Meme başının yara olması, kızarması,
Meme başında akıntı görülmesi
Bu belirtiler meme kanseri olabileceğini düşündürmektedir.

MEME KANSERİ TANISI

Kanser tanısı için doktorunuzun yapacağı muayenenin yanında meme röntgen filmi (mamografi) çekilmesi gereklidir. Bu yöntem teşhisin erken konmasını sağlar. Herhangi bir kitle saptandığında bunun kanser olup olmadığı araştırılır. Dünyada yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. 40 yaşın üzerindeki kadınların yılda bir kez muayene olması ve bu filmi çektirmesi erken tanı konması bakımından çok önemlidir. Bunların dışında her kadın kendi kendini muayene edebilir. Her ayın belli bir gününde kendini muayene ederek ortaya çıkan değişiklikleri farkedebilir. Memede görülen herhangi bir değişiklikte doktora başvurmak gerekir.

MEME KANSERİ TEDAVİSİ

Günümüzde meme kanserinin tedavisinde farklı teknikler kullanılmaktadır. Hastalık ne kadar erken teşhis edilirse o kadar çok tedavi yöntemi kullanılabilir. Hastalık ilerledikçe tedavi seçenekleri azalmaktadır.
Uygulanan tedavilerden birisi kemoterapi dediğimiz ilaç tedavisidir. Bu ilaçlar vücuda alındıktan sonra bütün vücuda yayılır. Ameliyat sonrası da bu tedaviye bir müddet devam edilebilir. Birkaç ilacın birarada verilmesi daha etkili olur. Doktorun tavsiyesine göre ilaca bir müddet ara verilip tekrar başlanabilir. Böylece hastanın kendini toparlanması amaçlanır. Östrojene duyarlı kanser hücreleri için östrojenin etkisi azaltıcı ilaçlar kullanılır.
Diğer tedavi seçeneklerinden birisi de ameliyattır. Gerekirse memenin tamamı çıkarılabilir. Bu durumda plastik cerrahi ile protez meme takılabilir. Meme alınmadan korumaya yönelik cerrahi girişim de uygulanabilir. Ameliyattan sonra kalan kanser hücrelerini öldürmek amacıyla ışın tedavisi uyulanır. Ağrı ve memede şişme gibi yan etkileri olsa da zamanla bu ortadan kalkar.




MİDE ÜLSERİ NEDİR? ÜLSER TEDAVİSİ ?

ÜLSER NEDİR?

Yaygın olarak midede ve onikiparmak bağırsağında görülen ülser, deri yüzeyinde ya da mukozada oluşan, yüzeyde yayılma ve derine inme eğilimi gösteren yaradır. Onikiparmak bağırsağı ülseri 40 yaşın ortasındaki erkek ve kadınlarda daha çok görülür. Ağrı sağ tarafta duyulur ve yemekten 3-4 saat sonra başlar. Yara yuvarlak görünümdedir. Röntgenle teşhis konulur ve ancak ve ancak doktor tedavisiyle iyileşir.
Mide Ülseri midede yanma, asit fazlalığı ve krampı andıran ağrılarla kendini belli eder. Ağrılar özellikle ilkbaharda ve sonbaharda yoğunlaşır. Hastalık mide çeperini yozlaştırıcı kanamalara yol açar. Kanama ya kusmayla ağızdan ya da kömür gibi siyah dışkıyla makattan dışarı atılır. Bu durumda hemen hastaneye başvurulmalı ve uzman bir hekimden yardım istenmelidir.
ÜLSER TEDAVİSİ?
Ülserin başlıca tedavisi perhiz ve sinirli, gerilimli bir yaşamdan mümkün olduğunca fazlaca kaçınmaktan geçer. Ne derdiniz olursa olsun iyileşme sürecinde hepsini gözardı etmeniz gerekebilir. Düzenli bir hayat ve yeterli uyku yararlı olur. Ülserliler sık ama az yemek yemelidir.
Doktorların uygulayacakları ilaç, perhiz v.b. tedavilerinden sonuç alınamazsa cerrahi müdahale kaçınılmazdır.

OBEZİTE NEDİR ? NEDENLERİ NELERDİR? OBEZİTE TEDAVİSİ ?


Obezite ya da şişmanlık, vücutta sağlığı tehlikeye sokacak ölçüde fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bir insana obez diyebilmek için vücudundaki yağ miktarını ve dağılımını tespit etmek gerekir. Bunun için bugün en sık kullanılan yöntem “Beden Kitle İndeksi” nin hesaplanmasıdır. Beden kitle indeksi (ingilizce body mass index’in baş harflerinden BMI olarak kısaltılmıştır.) kilogram cinsinden beden ağırlığının, metre cinsinden boyun karesine bölünmesiyle hesaplanır.
BMI’ı ;
18.5 kg/m2 altında olanlar zayıf
18.5-24.9 kg/m2 arasında olanlar normal kilolu
25-29.9 kg/m2 arasında olanlar fazla kilolu
30-39.9 kg/m2 arasında olanlar obez(şişman)
40 kg/m2 üzerinde olanlar ileri derecede obez olarak tanımlanırlar.
Yağın vücuttaki dağılımı da önemlidir.Özellikle karında ve göbek çevresinde biriken yağlar,kalp ve damar hastalıkları için ciddi risk oluşturur.
Obezitenin nedenleri nelerdir?
Çok sayıda faktör obezitenin gelişmesine katkıda bulunur. Bunlar dört büyük kategoriye ayrılır:
* Kalıtsal faktörler
* Fizyolojik faktörler(yaşlanma , gebelik sayısı gibi)
* Yaşam biçimiyle ilgili faktörler(besinlerle fazla miktarda yağ alınması,pasif ve hareketsiz yaşam)
* Psikolojik faktörler(sıkıntı ve üzüntü gibi olumsuz duygulara tepki olarak yemek yenmesi)
Kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, solunum rahatsızlkıları, eklem rahatsızlıkları ve bazı kanser türlerine de yol açabilen obezite mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
Obezitenin tedavisi
Amaç kısa sürede fazla kilo vermek değil uzun vadede yavaş ama sağlıklı bir şekilde zayıflayarak ulaşılan kiloyu muhafaza etmektir. Bunun için de gerekli olan yerleşmiş alışkanlıkları değiştirerek yeni bir yaşam tarzına uyum sağlamaktır. Yapılması gereken öncelikle yağ ve kalori miktarı düşük sağlıklı bir beslenme programına başlamak ve aynı zamanda sağlıklı bir yaşamın ayrılmaz parçası olan egzersizle bunu tamamlamaktır. Unutulmamalıdır ki %5′lik bir kilo kaybı bile obeziteye eşlik eden hastalıklarda(kalp ve damar hastalıkları,yüksek tansiyon,şeker hastalığı,kanda yüksek oranda yağ bulunması,solunum hastalıkları,eklem hastalıkları,inme,bazı kanser türleri) ciddi iyileşmeler sağlayacak ve yaşam süresini uzatacaktır

KALP HASTALIKLARININ BELİRTİLERİ NELERDİR ?


Vücudumuza gerekli oksijen ve besin maddelerini sağlayan kalbimiz, çeşitli nedenlerle bu görevini yerine getiremediğinde, bizzat kendinde veya diğer organlarda birtakım bozukluklara sebep olur.
Bunlar da hastalık belirtileri olarak, hastaların şikayetlerini oluşturur.
Genel olarak hastalarda görünen kalp hastalıkları belirtileri:
  • - Ağrı
  • - Nefes darlığı
  • - Yorgunluk ve halsizlik
  • - Çarpıntı
  • - Bacaklarda ve karında şişme(ödem ve asit)
  • - Öksürük
  • - Bayılma(senkop)
  • - Hazımsızlık, hıçkırık ve yutma güçlüğü
  • - Baş ve ense ağrıları
  • - Morarma
olarak sıralanabilir.
Ağrı
Kalp hastalıklarının en önemli ve en sık rastlanan belirtilerinden biridir. Koroner arter hastalığı(yani kalbi besleyen damarların daralması veya tıkanması) nedeniyle yeterince oksijen alamayan kalp kası, bunu ağrı ile gösterir.
Ancak, göğüste hissedilen ağrıların hepsi kalp kaynaklı olmayabilir. Kas, kaburga, omurga, yemek borusuna ait ağrılar da göğüste hissedilebilir.
Ağrı yorulunca veya heyecanlanınca oluyor, dinlenince geçiyorsa koroner damarlarla ilgili olma ihtimali çok fazladır.
Aort stenozu, hipertrofik obstruktif kardiyomiyopati, ciddi hipertansiyon, aort yetersizliği, ciddi anemi, hipoksi gibi nedenler göğüste iskemik(yani kanın az gelmesi) kökenli ağrılara neden olur.
Aort disseksiyonu(ana damarın yırtılması), perikardit(kalp zarı iltihabı), mitral kapak prolapsusu da iskemik kökenli olmayan ağrılara yol açar.
Özofagus spazmı, özofajial reflü, özofagus yırtılması, peptik ulkus ta gastroentestinal kökenli göğüs ağrılarına yol açar.
Anksiyete, depresyon, kardiyak psikoz, kişisel çıkar amaçlı psikojenik nedenlerle de oluşan göğüs ağrıları vardır.
Toraks çıkış sendromu, servikal-torasik omurda dejeneratif eklem hastalığı, kostokondrit, herpes zoster(zona), göğüs duvarı ağrı ve hassasiyeti gibi nörojenik, kas-iskelet sistemine bağlı sebepler de göğüs ağrılarını oluşturabilir.
Akciğer kaynaklı, akciğer enfarktüsü ile beraber olan veya olmayan akciğer embolisi, pnömotoraks, plevrayı da(akciğer zarını) kapsayan pnömoni(zatürree) de göğüs ağrısına neden olur. Plörezi(akciğer zarının iltihabı, su toplaması) daha ziyade yan ağrısıyla kendini gösterir.
Angina pektoris dediğimiz, koroner damarların daralması veya tıkanması sonucu oluşan göğüs ağrısı, sıklıkla ağır bir yemekten sonra veya heyecanlı, sinirli, üzüntülü bir durumdayken, bazen de yorucu bir iş, yürüyüşle meydana gelir.
Angina pektoris, genellikle yavaş yavaş artar ve yayılır. Batıcı veya saplanıcı tarzda, ani olarak maksimum şiddette oluşan ağrılar, genellikle kalple ilgisi olmayan, kas-iskelet veya sinir kökenli ağrılardır.
Anginal ağrı, genellikle retrosternal(iman tahtasının arkasında) veya orta hattın hafif solunda, sternumun altında hissedilir. Nadir olarak sol meme altında olabilir.
Miyokard iskemisi ağrısı, her iki taraftan göğüse ve kollara(daha çok sol kol), boyuna ve alt çeneye yayılma eğilimindedir. Bazen arkaya ve enseye doğru da yayılabilir.
Perikardit, yani kalp zarı iltihabı durumunda oluşan ağrı süreklidir. Nefes alıp vermekle, göğüs hareketleriyle artar. Sırt üstü yatınca artar, öne doğru eğilince hafifler. Genellikle ateş, nefes darlığı, çarpıntıyla birlikte görülür.
Akciğer zarı hastalıklarında(plörezi) da benzer tipte ağrı vardır.
Ana atar damar yırtılmasında(aort disseksiyonu) çok şiddetli bir ağrı duyulur. Hasta damar yırtılmasını, yırtılma şeklindeki ağrıyı net olarak hissedebilir. Ağrıyla birlikte hastada terleme, morarma, tansiyon düşmesi, fenalık hissi, baygınlık olur; kol ve bacaklar morarır.
Ana akciğer damarı ve dallarının pıhtıyla tıkanmasında göğsün ortasında şiddetli bir ağrı olur. Aynı zamanda öksürük, kanlı balgam, çarpıntı ve morarma vardır.
Nefes darlığı
Nefes darlığı, kişinin zorlu ve yorucu, güçlükle nefes alıp vermesi demektir. Birçok nedeni vardır.
Kronik nefes darlığı, kalp yetersizliği, kronik akciğer hastalığı veya fiziksel kondisyon eksikliğine bağlı olarak(yaşlılar, şişmanlar veya daha çok oturarak iş yapan kişiler) gelişebilir.
Nefes darlığının ani artışı akciğerden çok kalp hastalığını düşündürür. Diğer yandan, hem akciğer, hem de kalp hastalığı olanlarda nefes darlığına hangisinin daha çok sebep olduğunu ayırt etmek oldukça güçleşebilir.
Yatar pozisyondayken gelişen nefes darlığı daha çok sol kalp yetersizliği veya mitral kapak hastalığı olan kişilerde görülür. Beraberinde öksürük de vardır.
Gece yattıktan 2-3 saat sonra gelişen nefes darlığı, genellikle kalkıp oturularak düzelir. Ataklar hafif olabildiği gibi, hırıltılı solunum, öksürük, şiddetli nefes darlığı ve beraberinde panikle de görülebilir. Bazen akciğer ödemine kadar gidebilir. Sol kalp yetersizliği olan kişilerde, gece yatınca merkezi kan hacminin artmasına bağlı olarak gelişir. Bacaklarda göllenmiş olan kan da gece merkezi kan sistemine eklenince, zaten sınırda çalışan kalp, yetersizliğe girer.
Eforla veya istirahatte gelen kuru, gıcık şeklindeki öksürük, kalp yetersizliğine bağlı akciğer ödemiyle ilgili olabilir. Nefes darlığı genel olarak bulunsa da, öksürük şikayeti daha ön plana geçebilir.
Akut akciğer ödemine bağlı olan öksürükte pembe, köpüklü balgam görülürken; kronik bronşitin balgamı genellikle beyaz ve sümüksüdür.
Nefes darlığıyla birlikte duyulan düdük sesi(wheezing) akciğer veya kalp hastalıklarına bağlı olabilir.
Nefes darlığı, kalp hastalıklarında olduğu gibi, çok çeşitli solunum sistemi hastalıklarında, kansızlıklarda, sinir sistemi hastalıklarında da görülebilir.
Yorgunluk ve Halsizlik
Pek çok nedene bağlı olarak gelişebilir. En sık anksiyete ve depresyona bağlı olarak görülür.
Anemi, hipertiroidi ve diğer kronik hastalıklar yorgunluk ve halsizliğe neden olabilir.
Kalp yetersizliği olan hastalarda, verilen idrar sökücü ilaçlar ve kalp yetersizliğinin giderek artması, halsizlik ve yorgunluğa neden olur.
Koroner arterlerinde yaygın daralmalar olan hastalarda da, yaygın kalp kası iskemisine bağlı olarak eforla ciddi yorgunluk hissi olur.
Çarpıntı
Kalp atımları normalden daha hızlıysa veya rahatsızlık verici bir şekilde hissediliyorsa, çarpıntı hissi oluşur. Çarpıntı, sıklıkla hiçbir ciddi kalp hastalığı olmadan gelişen selim bir belirtidir; fakat bazen yaşamı tehdit edici bir durum da gösterebilir.
Bazen basit ekstrasistoller(erken atımlar) göğüste "uçuşma" veya "gümleme" hissi verebilir.
Bazen çarpıntılar krizler halinde gelir. Krizler kendiliğinden geçebildiği gibi, çok uzun sürebilir ve tedavi gerektirebilir. Çarpıntı hisseden kişi veya yakını o sırada nabzı sayabilir, düzenli olup olmadığına dikkat edebilirse, tanı koymaya çok yardımcı olur.
Nabzı el bileğinin iç kısmında, baş parmak hizasında kolayca bulabiliriz.
Bazen, çarpıntıya bağlı fenalık hissi, baygınlık olabilir. Bazen de, altta yatan ciddi bir kalp hastalığı varlığında gelişen ciddi bir ventrikül taşikardisi, genel durumu bozmayabilir.
Bacaklarda ve karında şişme (ödem ve asit)
Bacaklarda şişme(ödem), sağ veya sol kalp yetersizliğinin sık görülen bir bulgusudur.
Kalp kökenli ödem, nadiren yüz ve kolları tutar. Yatan hastalarda, kuyruk sokumu üstünde ödem görülür.
By-pass ameliyatı sonrası, damar alınan bacakta ödem oluşabilir.
Bazı ilaçları alanlarda da(kalsiyum antagonisti) ayak ve ayak bileği ödemi görülebilir.
Varis, şişmanlık, sıkı korse, böbrek yetersizliği ve hipoproteinemik siroz gibi hastalıklarda da bacaklarda şişme, ödem oluşur.
Karın çevresinin genişlemesi, karın şişmesi, asit dediğimiz karın içi sıvı gelişimiyle ilgilidir.
Konjestif kalp yetersizliğine bağlı ciddi ödemi olan hastalarda da asit gelişir.
Konstriktif perikarditte(kalp zarının sertleşip, kalbi sıkıştırması durumu) asit oldukça sıktır.
Siroz, böbrek hastalıkları, tümör gibi nedenlerle de asit gelişebilir.
Öksürük
Kalp hastalıklarında görülen öksürük, yorulmakla ilişkili ve kesik kesiktir. Hırıltılı solunum, çarpıntı ve nefes darlığı da birlikte olabilir. Öksürük kuru veya balgamla olabilir. Balgam köpük şeklinde ve pembe ise, akut akciğer ödemini düşündürür.
Geceleri uykudan uyandıran ve kalkıp oturmakla geçen öksürük, kalp yetersizliği belirtisidir.
Bazı ilaçların sebep olduğu(ACE inhibitörleri) kuru öksürük te mevcuttur.
Akciğer hastalıklarının hemen tümünde öksürük vardır. Bunlarda balgam beyaz, sarı, yeşil, sümüksüdür. Akciğere pıhtı attığı durumlarda göğüs ağrısı, öksürük, kanlı balgam birliktedir.
Bayılma(Senkop)
Kardiyak senkop(bayılma), kalp debisindeki(atım hacmi) ani düşüşe bağlı olarak gelişen yetersiz beyin kan akımına bağlı geçici şuur kaybı olarak tanımlanır. Presenkop ise, hastanın fenalık hissi ve zayıflık hissedip, postürünün bozulma noktasına gelmesine rağmen, şuurunu kaybetmemesiyle karakterize edilir.
Atak sırasında yaralanma, ani bayılıp düşme ile olan daha ciddi bir durumu gösterir. Kardiyak ritm bozukluğuyla gelişen senkopta, kısa süreli kasılma gözlenebilir.
Kardiyojenik şokta hasta idrar kaçırabilir; ritm düzelince şuur ani olarak açılır. Nörolojik olanda, uykulu hal devam eder.
Sık görülen tipteki bayılma(vazovagal senkop); fazla vagal uyarıdan kaynaklanan nabız ve tansiyon düşmesi nedeniyle gelişir. Çoğunlukla, sıcak bir odada, ağır bir yemek gibi uyarıcı faktörler vardır. Bulantı, terleme, esneme, bazen görme ve duyma bozukluğu gibi ön belirtiler olur. Atak sonrasında hasta soluk, terli olabilir ve kalp hızı yavaştır. Herhangi bir gastroentestinal bulgu eşliğinde gelişen baygınlık genellikle vazovagaldir.
Boyundaki karotis sinüsünün aşırı hassasiyeti nabzı yavaşlatıp baygınlığa yol açabilir. Traş sırasında, sıkı kravat takıldığında, baş aşırı çevrildiğinde gelişebilir. Sık rastlanan bir durum değildir.
Genellikle altta yatan akciğer hastalığına bağlı öksürük nöbetleri senkopa yol açabilir.
Çok hızlı veya yavaş aritmiler hafif baş dönmesinden baygınlığa kadar şuur değişikliği yapabilir. Geçici tam kalp bloğu, kalp duraklaması, ventrikül taşikardisi, baygınlığa yol açabilir. Ön belirti olmadan ani şuur kaybı olur ve ritm düzelince kişi hemen normale döner.
Aort stenozu veya hipertrofik kardiyomiyopatisi olanlarda, eforla gelen şuur kaybı olabilir.
Kalp boşluğu içindeki tümör veya pıhtı tarafından kalp kapağının geçici tıkanması, hastanın pozisyonuna bağlı olarak senkopa neden olabilen nadir bir durumdur.
Çoğu normal hastada hızlı pozisyon değişikliğine bağlı geçici baş dönmesi olabilir. Yaşlılarda daha fazla görülür. Postüral hipotansiyon, hasta uzanmışken ve genelde yatar veya oturur pozisyondan ani kalkışlarda gerçekleşen bayılma veya baş dönmesinin sık nedenlerindendir. Buna da sebep sıklıkla periferik nöropati, otonom fonksiyon bozukluğu, sıvı kaybı veya ilaç yan etkisidir.
Hazımsızlık, hıçkırık ve yutma güçlüğü
Koroner yetersizliğine bağlı angina pektorisi olan pek çok hasta, yakınmalarını hazımsızlık ve yanma ile karıştırır. Aksine, özofajiyel reflüsü veya spazmı olan hastalar da yakınlamalarının angina pektoris olduğunu düşünebilir.
Hıçkırık, enfarktüslü hastalarda nadiren gelişir; kalp cerrahisi sonrası ise sık görülür.
Yutma güçlüğü, sistemik sklerozlu, aortik arkus anomalisi olan veya aşırı geniş sol atriumlu(kulakçıklı) hastalarda gelişebilir.
Baş ve ense ağrıları
Arter basıncının çok yükselmesinde veya çok düşmesinde baş ve ense ağrısına sıklıkla rastlanır. Ani yükselmelerde, baş ağrısıyla birlikte bulantı da olur.
Morarma(siyanoz)
Kanın iyi oksijenlenmediği veya kalp veya büyük damarlar seviyesinde kirli kanın temiz kana karışmasıyla oluşur. Kalp kaynaklı morarmalar santral tipte siyanoza sebep olur, yani mukozalar(örneğin ağız içi) da morarır.
Doğumsal kalp hastalıklarında ve kalp yetersizliklerinde görülür.
Periferik tipteki morarmada, mukus membranlar(örneğin ağız içi) morarmaz. Dolaşım yetersizliği, şok, periferik vazospazmda görülür.